MANIFESTO

“Kendinle ‘sen’ arasında boşluklar bırakma.”

-Cem Mumcu


Cem hep der ki “Evin, sana ne kadar benziyor?” Hiç gerçekten düşündün mü bu sorunun cevabını? O oturduğun koltuk, ne kadar sensin? Şu halı, arada gözüne takılan, sen misin o? Mutfak dolaplarının ta üstüne kaldırdığın ve hiç kullanmadığın katı meyve sıkacağı…Sen misin? Bir hevesle aldığın robot süpürge misin yoksa sen?

Ya giydiklerin? Kaç kez “Benim istediğim aslında çok basit bir şey ama gerçekten bulamıyorum” dedin reyon reyon gezerken? Ya da bir gardrobun önünde “Ya gerçekten giyecek hiçbir şeyim yok” cümlesi kaç defa yankılandı zihninde?

Kendinle sen arasında ne kadar boşluk var? Evinde, giysinde, yediğinde, içtiğinde, gezdiğin yerlerde, masanda, saksında…

Gel, o boşlukları kapatalım şimdi.


Yine Cem ilk resim sergisinde diyordu ki, “Sandığınız değilim. Sandığınız şeylerden hiçbiri değilim. Sandık da değilim.”

Biz, biliyoruz. Sen sandıkları gibi değilsin.

Sandıkları şeylerden hiçbiri değilsin. Sandık da değilsin.

Sen, hani başka bir dilde ifade edecek olsak “I’m not” derdin belki de kendi de, I harfinin üzerine bir çizik atmak isteyerek.

Biz, o çiziği, senin için, bizim için, hepimizin için attık şimdi. Bir yara açtık o “ben”i temsil eden I harfinde, tıpkı bir stigmata gibi.

Çünkü biz, hep birlikte, sandıkları şey değiliz. Biz, bir “düşünceyiz”. O yüzden bir de değişiklik yaptık o stigma’nın içinde.

Sthinkma olduk.

Kendimizle kendimiz arasında boşluk kalmasın diye.

Evet. Bir tişörtte bile.

Çünkü giydiklerimiz de bizim. Giydiklerimiz de biziz.